Eğer Kuzey Ege’de bir yerlerde yaşıyorsanız ve sosyal medyaya gün içinde şöyle bir göz atıyorsanız birazdan bahsedeceğim geleneği veya ‘sözde’ geleneği görüp, duymamış olmanız imkansızdır… Neden mi bahsediyorum? Son yıllarda birden mantar gibi türeyen Şalvar Gecesi çılgınlığından tabii.
Peki nedir bu Şalvar Gecesi? Gerçek bir gelenek mi? Bir folklorik ürün mü? Yoksa tamamen ‘fake’lorik bir gelenek mi? Gelin bu Şalvar Gecesi’nin pek de olmayan ‘tarihine’ ve günümüzdeki işleyişine şöyle bir göz atalım ve bu işin arka planında neler oluyor, birlikte görelim.
Şalvar Gecesi, 2018-19 yıllarında Çanakkale‘nin köylerinde ortaya çıkan bir eğlence türü aslında. Fakat bu eğlence biçimi son zamanlarda o kadar popülerleşiyor ki Mustafa Dinç, Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Dergisi’nde bu konu için 30 sayfalık bir araştırma tezi bile hazırlıyor.
Koltuğunuza yaslanın, anlatıyorum…
Çanakkale Merkez’de yer alan “Seda Manifatura” ismindeki bir dükkanda işletmecilik yapan Mukadder Acun ve kızı Seda Zengin, civar köylerde ev ortamlarında 6-7 kadının katıldığı şalvar gecelerinin düzenlendiğini öğreniyor. Fakat bu eğlencelerdeki kadın sayıları 10’u geçmiyor ve eğlence sadece köy evlerinin içinde, bahçelerde yapılıyor. Seda Manifatura da bu eğlencelere 3-5 adet şalvar dikip, hazırlıyor. 2019’un sonbaharında ise bir şey oluyor ve köylerdeki düğün ve etkinliklerin kış yaklaştıkça azaldığı fark ediliyor ve bu boşluğun doldurulması için “Şalvar Gecesi” düzenlenmesi fikri ortaya atılıyor.
Çanakkale’nin Kemel köyünde toplanan 45-50 kadın, ayaklarında şalvar ve topuklularla resmi olarak ilk Şalvar Gecesi’ni düzenliyor. Fakat daha sonra Pandemi tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tüm günlük hayatı değiştiriyor ve Şalvar Gecesi de diğer her şey gibi kısıtlamalara takılıyor.
Pandemi kısıtlamalarının yavaş yavaş kalktığı Haziran 2022’den sonraysa Şalvar Gecesi adeta yattığı kış uykusundan ‘manifaturacılar‘ ve ‘organizatörler‘ tarafından uyandırılıyor ve önce Çanakkale’nin ilçelerine, ardından Balıkesir’e ve Bergama, Kınık, Dikili gibi köylerimize kadar yayılıyor.
Fakat bu sefer devreye organizatörler giriyor ve “Tüm kadınlar aynı şalvarı giymeli ve müzik sistemi iyi olmalı” fikri ortaya atılıyor. İşte bu altın değerindeki cümle de dev bir “Şalvar Gecesi” sektörünü meydana getiriyor.
Köy hayatında az olan etkinliklerin arttırılması, eğlencesiz kalan insanların, gençlerin eğlenebilmesi ve tabi sosyal hayattan biraz daha uzak olan kadınların bir arada vakit geçirebilmesi için ortaya çıkarılan bu etkinlik, günümüzde tüm Ege’yi sarmış durumda.
Şimdi gelelim bu işin arka planına…
Lafı hiç uzatmayalım; Türk kültüründe, Ege kültüründe böyle köklü bir etkinlik yok. Bu yeni gelenek, tamamen şalvar, fistan, yemeni satan tüccarlar tarafından köpürtülen bir etkinlik. Örnek olarak; Bergama’nın 114 köyü var. Her akşam 1 köyde bu etkinliğin düzenlendiğini düşünün… Bu; 3.5 ay boyunca bazı tüccarların aynı renk şalvarı satması, bununla birlikte dolaylı olarak topuklu ayakkabı ve eşarp da satması anlamına geliyor. Müzik ve ses sistemi bütçesine ise hiç değinmiyorum.
Eğlence mi? Kesinlikle eğlence.. Hele ki etkinliklerin az olduğu köylerimizde insanlar, gençler, kadınlar için adeta bir ‘düğün’ eğlencesi tadında… Fakat işin arka planında dev bir sektör de oluşmuş durumda… Şimdi eğlencenin, bu tür masum etkinliklerin ne gibi bir zararı olabilir? diye düşünüyor olabilirsiniz fakat yüzlerce yıllık Türk kültürümüz, Ege’ye özgü geleneklerimiz, folklorümüz varken bu tür yeni, belki ‘sosyal medyanın’ da pohpohlamasıyla ortaya çıkarılan suni gelenekler milli kültürümüzü nasıl etkiler? İşte biraz da bunu düşünmek gerektiğine inanıyorum.