Tarihin tozlu sayfalarında yerini almış, ama hala dimdik ayakta duran bir kutsal alan… Bugün sizlere yalnızca bir arkeolojik yapıdan değil, insanlık tarihinin en eski sağlık merkezlerinden birinden, Bergama Asklepionu’ndan bahsetmek istiyorum.
Anadolu’nun bereketli toprakları, sayısız medeniyete ev sahipliği yaptı. Bu toprakların en özel duraklarından biri de şüphesiz Bergama’dır. Sadece tarihi ve kültürel mirasıyla değil, aynı zamanda tıp tarihindeki öncü rolüyle de dikkat çeker bu güzel şehir. İşte Bergama’nın kalbinde, adeta geçmişin fısıltılarını bugüne taşıyan eşsiz bir mekân yükselir. O şehir Asklepion Antik Kenti’dir.
Asklepion, adını Antik Yunan mitolojisinde tıbbın ve sağlığın tanrısı olan Asklepios’tan alır. M.Ö. 4. yüzyılda temelleri atılan bu kutsal sağlık merkezi, yalnızca Bergama’nın değil, tüm antik dünyanın en önemli tıp merkezlerinden biri olmuştur. Bir anlamda modern hastanelerin ilk örneklerinden biridir desek hiçte abartmış olmayız.
PergamonAsklepion Antik Kenti, dünya üzerinde ayakta olan üç Asklepion’dan(diğerleri Yunanistan Epidairos ve Kos Adasında bulunmaktadır.) en fazla eserin olduğu ve günümüze kadar en iyi şekilde gelen nadir bir yapıdır. Dünya üzerinde Asklepios için 200 civarında kült yapılmış ve bunlardan sadece üç tanesi hastene olarak kullanılmış ve bunlardan da şu anda en iyi ve korunanı Bergama’da bulunmaktadır.
Bergama Asklepionu’nu kuruluş efsanesi ise şöyledir; saygın bir kişi olan Arkhias, Yunanistan’da avlandığı sırada ayağından yaralanır. Tedavisi Yunanistan’ın en ünlü Epidauros Asklepeion’unda yapılır. Tedavi sonucu iyileşen Arkhias, sağlık tanrısına şükranlarını sunmak için EpidaurosAsklepios kültünün Bergama’da da kurulmasını sağlar.
İmparator Hadrianus (M.S. 117-138) zamanında son şeklini alan kutsal alan uygulanan tedavi yöntemleri, Galenos gibi hekimleriyle özellikle Roma döneminde oldukça ünlenmiştir.
Roma Çağında kutsal alanın Pergamon şehri ile bağlantısı ViaTecta (kutsal yol) denilen üzeri tonozla örtülü yol ile sağlanmaktaydı. Yaklaşık 1 km uzunluğunda olan yolun başlangıcı, aşağı kentin, Roma tiyatrosunun güney kanadında açılan ve “Viran Kapı” olarak adlandırılan büyük kemerli kapıdan yapılmaktaydı. Hastalar burada rahip hekimlerce (Asklepiades) muayene edilir; ölümcül hastalar ile hamileler içeriye kabul edilmezdi. Rivayete göre bu giriş kapısı üzerinde “Bütün Tanrıların Kutsiyeti için Asklepeion’a Ölüm Girmesi Yasaktır” yazısı yer almaktaydı. Kutsal yol (ViaTecta), kutsal alanın giriş kapısına (propylon) kadar devam etmekte ve hastaları havanın olumsuz koşullarından korumaktaydı. Yolun son bölümü Roma İmparatoru Hadrianus zamanında sütunlu yol şeklinde düzenlenmişti. Sütunlu yolun her iki tarafında hastaların, şifa bulmasına yardımcı olacak her türlü adak ve eşya satılmaktaydı. Sütunlu yolun güney bölümünde saygın bir kişi ya da bir kahraman ait olması muhtemel ve İmparator Augustus zamanına (M.Ö 27-M.S. 14) tarihlenen bir anıt mezar yer almaktadır.
Yukuarıda bahsettiğim gibi Roma döneminde büyük bir gelişme gösteren Asklepion, İmparator Hadrianus ve MarcusAurelius gibi isimlerin döneminde altın çağını yaşamıştır. Şehir dışındaki konumu da tesadüf değildir; hastaların şehirden uzak, temiz hava ve doğal kaynaklarla buluşabileceği bir şifa alanı olarak özel olarak seçilmiştir.
Asklepion’da uygulanan tedavi yöntemleri, bugünün sağlık anlayışına şaşırtıcı derecede benzer. Bitkisel ilaçlar, masajlar, egzersizler, diyetler, termal sular, çamur banyoları, müzikle terapi, psikolojik danışmanlık ve en dikkat çekicisi de rüya yorumları ile tedavi yapılırdı. Hastalar “kutsal uyku”ya yatırılır, gördükleri rüyalar yorumlanarak şifa yolu aranırdı.Bununla da kalmaz; hastaların ruhsal durumlarını iyileştirmek için tiyatro gösterileri düzenlenir, güzel kokularla atmosfer yumuşatılır, doğayla iç içe bir ortamda huzurlu bir iyileşme sağlanırdı. Yani burada yalnızca beden değil, ruh da tedavi edilirdi.
Asklepion’un dünyaca ünlü olmasında en büyük etkenlerden biri de hiç kuşkusuz Galen’dir. M.S. 2. Yüzyılda (130-201) burada yetişen Galen, Hipokrat’tan (kendisi Kos Adasındaki Asklepion’da yetişmiştir.) sonra antik dünyanın en büyük hekimi olarak kabul edilir. Galen’in tıbba kattığı bilgiler, Orta Çağ boyunca Avrupa’da bile temel başvuru kaynağı olarak kullanılmıştır. Onun burada yetişmiş olması, Asklepion’un yalnızca bir şifa merkezi değil, aynı zamanda bir bilim ve eğitim yuvası olduğunu da gösterir.Galen hakkında ayrıntı için bergamagundem.com’da bulunan ‘Bergamalı Galen’ yazımı okuyabilirsiniz.
Asklepion sadece uygulamalarıyla değil, mimarisiyle de insanı iyileştirmeyi amaçlamıştır. Hastaların kutsal alanlara ulaşması için kullandığı uzun, sütunlu kutsal yol, bu yolun sonunda yükselen anıtsal kapılar, mermer avlular, sunağa giden şifa tüneli ve yaklaşık 3.500 kişilik tiyatrosu. Her biri hem ruhu hem bedeni beslemek için özel olarak tasarlanmış. Özellikle şifa tüneli, suyun sesi eşliğinde yürüyen hastalara adeta bir arınma hissi yaşatmak üzere yapılmıştır.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Bergama ve onun incisi Asklepion, bugün hâlâ milyonlarca insanı etkilemeyi başarıyor. Turizmin ötesinde, insanlığın ortak hafızasında özel bir yere sahip. Bu nedenle korumakla yükümlü olduğumuz bir kültür hazinesi olmanın çok ötesinde, hâlâ bize söyleyecek çok şeyi olan bir canlı tarih alanıdır.
Belki bir gün siz de o kutsal yoldan yürür, şifa tünelinden geçer, tiyatronun taş basamaklarında oturur ve binlerce yıl öncesinin havasını solursunuz. Kim bilir, belki ruhunuza da iyi gelir.
Şimdi bu yazıyı okuduktan sonra kendinize şu soruyu sorun: Binlerce yıl önce insanların şifa bulmak için yürüyerek geldiği bu kutsal mekânı biz ne kadar tanıyor, ne kadar koruyoruz? Tarih sadece geçmişin hikâyesi değil; bugünü anlama ve geleceği şekillendirme rehberidir. Asklepion da bu rehberliğin en önemli duraklarından birdir.
Asklepion Antik Kenti ile ilgili Hamit İRİ youtube kanalımda yayınladığım videonun bağlantısı aşağıya bırakıyorum.
HAMİT İRİ